16 Şubat 2012 Perşembe

Brüksel'de Son Tango...




Brüksel'e ilk gittiğimde çiçeği burnunda bir öğrenciydim... Paris'ten Brüksel'e... Hiç bilmediğim bir şehir, bir ülke, kalacak yerim bile yok... Gözlerimi haritadan ayıramadığım bir yolculuğun ardından kendimi turistlerin uğrak yeri "grande place" ın yakınındaki tren garında buldum...  ardından da İskoçların istila ettiği hostel'deki 6 kişilik odada... 

Doğam gereği hızlıca bir kaç dost edindim... biri Brezilya'dan gelmiş diğeri dünyanın öteki ucu Güney Afrika'dan... Hepimiz birbirinden yanlış tahminlerde bulunduk bir diğerinin nereden geldiği ile ilgili ve birden Brüksel'de ev sahibi tavrımızı takındık önlük niyetine... Ardından izlemeye koyulduk İskoçya'dan gelen fanatik futbol taraftarlarını...her bir yandalar... bizimse müzip gülüşümüz yüzümüzde gamze niyetine... e gözler alışamadı tabi ki etekli erkeklere :)

...

Bir kaç yıl sonra uğrak yerim oldu Brüksel... Ankara'dan sonra kendimi ait hissettiğim ikinci evim... Merode'daki minik yuvam... tahta merdivenler... 10 adımlık yere sığan mutfak ve yaşam alanı :) gökyüzüne açılan pencerenin altında uyumanın keyfi... Yıldızları izleyeceğim diye geçen uykusuz geceler... yapayalnız geçen ilk doğum günümde beni mutluluktan ağlatan canlı yayın süprizi... çelik tencerede pilav yapma çabaları... arşınladığım sokaklar, parklar... dönemdaşımın bakışları altında bıkmadan yediğim haşlama sebzelere rağmen muhteşem çikolataların bedenime katkıları... bolca kırmızı şarap eşliğinde makarna... hiç ihanet etmediğim Türkiye yerel saati :) ... Como Como... Hayatıma kattığım biricik dostum... Brüksel ile ikinci tangomuz...tadı damağımda bir anı beraberimde taşıdığım...

...

Yeni yıla ramak kalmış... heryer melek tozları... her yer umut... her yer ışık ışık... Aşina olduğum sokaklar daha bir ben, daha bir tanıdık, daha bir sıcak... kızılderililerin eşsiz ezgilerinin beraberinde mutlulukluluk... Avrupa'daki her ülkenin sembolünün sergilendiği "mini europe" karlar altında... ve işte eşsiz Avrupa seyahati... Hafızalarda kalan Danimarka evlerinin çatıları,  bir kuple Fransa, birazcık da İtalya... avatar'ın büyüsü... mamiler... Türk mutfağına ait her tencerenin içinde mutlaka biraz patates; biraz da havuç :) müziğin ritmiyle masanın üzerinde tempo tutma çabaları... sabahın karanlığına, kışın azgın dalgalarına inat sımsıcacık ve alabildiğine özgür bir tango... yer... Brüksel...

... 

Dört kız arkadaş... dördü de birbirinden heyecanlı... birbirinden eğlenceli... an, o an... ipler koparıldı... iş toplantıları denk geldi... uçakta ortası boş yan yana iki sıra alındı... türlü totemler yapıldı ve tesadüf o'dur ki... her iki sırada da ortası boş kaldı ve bir başka Brüksel tangosu başladı... Kızların her biri bir diğerinden daha eğlenceye hazır, her biri diğerinden daha doğal... her biri diğerinden daha komik ama hiç biri olan bitenin farkında değil :) Valizler otele atıldı... ve karar verildi... ilk durak... makarna & şarap... yolların altı üstüne geldi... biri takıların arasında kayboldu, diğeri ...neyse :) Yolun sonu "como como"ya geldi dayandı... Sonrasında her bir kahkahamıza eşlik etti sangria... ama o bile yetişemedi coşkumuza... elimizde bir ömür anlatacağımız... dinlemekten bıktırana kadar anlatmaya devam edeceğimiz... hatta dinlemekten bıksalar bile yine kaldığımız yerden devam edeceğimiz... fotoğraf karelerine asla hapsetmeye kıyamayacağımız felekten bir Brüksel gecesi...

...

Brüksel'de Italyan restoranı bulma çabaları... kocaman birer pizza... ve eşliğinde Belçika'ya özgü rengi ve tadıyla biralarımız... uykucu bir seyahat arkadaşı... çikolata ve çilek'in eşsiz birlikteliği... gece boyu yüzümüze yansıyan ay ışığı... kısıtlı zamanlarda alışveriş telaşı... karıştırılan yollar... Türk Mahallesinde mesken tuttuğumuz Prestige Hotel... bolca içtenlik, ömür boyu süreceğini içten içe bildiğimiz dostluğumuzun şahidi... Brüksel... 

...

Daha niceleri var sizlerle zamanla paylaşacağım ve kendi içimde sonsuza dek yaşatacağım... ama size tavsiyem Brüksel ile ilk tangonuzda ayaklarınız birbirine karışsa da hiç vazgeçmeyin... Kendine özgü  halleriyle sizi adım adım alıştıracaktır kendine... Avrupa'daki pek çok kentte benzerleri olan "Grande Place" her gece başka bir süpriz sunacaktır, anılarınızda saklanmak üzere... waffle kokularını takip ederseniz, yol sizi Brüksel'in sembollerinden olan "Manneken Pis" e çıkarır... ve bu küçük adamın nasıl devleştiğinin çocuksu hikayesinin karşısında bulabilirsiniz kendinizi... Bilindik çizgi film kahramanlarının da şehridir, evidir, yuvasıdır Brüksel... bir mağaza'da peluş şirinler sizlere göz kırpar; diğerinde Tin Tin... Şehirden biraz uzaklaştığınızda "atomium" ve "Mini Europe" ağırlar sizi... Arabalara meraklıysanız Brüksel'in en keyifli mekanlarından Merode'daki Cinquantenaire'in içindeki "auto world" de bulunan müze hafızalarınızda yer edecek demektir... 



Brüksel'de "öteki olmak" mümkün değildir... Şehrin sakinlerinin yaşama değil, buluşma noktasıdır Brüksel....

Kendinizi ait hissettiğiniz dünya üzerindeki küçük cennetlerin çoğalması ve bir başka şehirle tango'da buluşmak dileği ile...


Sevgiyle,
Burçak

2 Şubat 2012 Perşembe

Bir Adım...

Guslav Klimt - Embrace
Şems'in "Düzenim bozulur,hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden bilebilirsin hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?" sorusuyla ürkek bir umut tomurcuğu yeşerir mi en derininizde?

Kendinize rağmen atacağınız bir adım sadece...
Büyük bir cesaretle ya da korkakça atılmış bir adım...
Gönlünüzle ya da ayaklarınızla attığınız minik bir adım...
Araladığınız minik bir perde...
Hasret dolu bir kavuşma...
Özlemle sarmalandığınız bir gece...
Kendinizi farkettiğiniz küçücük bir an... 
Neler değiştirir hayatınızda hiç düşündünüz mü?

sıcacık ısıtsın içinizi bu eşsiz nameler... 
(oya & bora sevme zamanı... sevdikçe)

Tarihlerin de bir önemi yok aslında zamanın da…  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde insanlar öncelikle duvarlara yazarak kendilerini anl...