22 Eylül 2020 Salı


hiç bir yerde olmamak 

her yerde olmak 

hiç bir yerde olmamak, kendinde olmak aslında biraz 

dünyada kimse nerede olduğunu bilmiyor 

muhteşem bir özgürlük hali

o an, o dakika, o gökyüzü, o bulutlar, o sesler sadece senin

sen sadece kendinlesin ve bu da bir "meet cute" hali 

yollara düşmek de tam da bu yüzden renkahenk 

belki de tam da bu yüzden yollarda olunmaz mesela belki de yola düşülür 

o ilk küçük adımla... 

yola düşünce, başrole varacağın yeri koymazsın 

sağa, sola serpiştirilmiş ve senin toplamanı bekleyen yol hallerin, hayallerin vardır başrolde

üzerinde yerlere kadar uzanan beyaz elbisen

ayakların çıplak 

ellerini iki yana açtığında avuç içlerini titreten lavantalar

damağında "meet cute" 


aşkla, ışıkla,

burçak 


 

16 Eylül 2020 Çarşamba

 


Kim? 

Kım diye bir gerçek var sosyal hayatın usulca yaşamlara bıraktığı. 

Kim ne der? "El alem ne der", Kim ne düşünür? Kim ne söyler? aradan ufakça sızlar... "kime ne?" ama hemen susar... Kim görmüş? Bu kim'i bir nesneleştirmek ya da ona bir isim vermek gerekir sanırım tanımlayabilmek ve varlığını farkedebilmek için. Çünkü Kim duygularımızla ya da çocukluktan kalma yaralarımızla buluşmadığı sürece kimsesiz. 

Altı cam gibi üstü ile bir olmuş güzel bir denizin içinde, saflığın rengi beyazı üzerine bürümüş bir poşet geliyor vizyonuma. Kim işte tam da o işte. Kendi hayatımın içinde dans ederken güzellikle gelip tam da ortasına alalede bırakılmış. Uzaklaşsan da görüntüsü işte orada, işte tam da aldığın kararların onaylanmasını, davranışlarının her daim taktir edilmesini bekleyen yanında, "sen çok iyi bir insansın" ifadesini duyduğunda seni mutlu eden içindeki herşeyde. 

Sanırım ortaokul sondayız. Koridorda karşıma kız grubu geçmiş ve aralarından en çok sevdiğim arkadaşım öne çıkıp dedi ki, "Burçak sen çok iyisin, biz seni artık istemiyoruz". Ah ah Burçak yok bu hikayenin ardında. Hikayenin ardında buyurun size yaşamda kendinizi keşfederken en derinlere saklanacak maskelerinizden birinin, akran zorbalığı mı dersiniz yoksa hayatınıza hediye mi bilemem yansıması. Senelerce uğraştım bu cümleyle. İnzivalarda, buluşmalarda, ayrılıklarda. İnsan en çok kendinde olan ve çözümlemeye çalıştığı maskesini etrafta görünce farkediyor. İyilik maskesi kilometrelerce uzaktan, minik bir fısıltı hepsinde pırıl pırıl parlar karşımda. Kaçırmam olası değil. O maske işte "kim" ile epey dost. Dolayısı ile sağolun hepiniz de çok iyisiniz de biraz da madalyonun diğer yüzünü konuşsak :) 

Hem de her şeyde o kim var. Çünkü ikircikli yaratılışta sen kendine iyiyi alıyorsun. Kendi içindeki dengen alt üst. Başkalarına yönelik vicdan (!) ı alıyorsun, içindeki o özde ses bağırıyor "peki ya kendine karşı ne kadar vicdanlısın". Sevgiyi kelimeleri dökülüyor, hem de nasıl kolay, nasıl da ahenk içinde, peki ya çocukluk fotoğrafını alıp eline şu anda olduğun, dönüştüğün her ne isen onu koşulsuz sevdiğini gerçekten hissediyor musun? 

Bu kim'ler aslında kimsesizler bence, siz ne dersiniz? O yüzden bu zihni sihir halleri. Biz içimizden gelen o inceden sese kapılalım "kime ne?" Misss :) 

Bir de bunu deneyelim bakalım nasıl bir hal :) Sonra oturur konuşuruz :) 

#burcakanot

Aşkla, ışıkla,

Burçak 

13 Eylül 2020 Pazar


Gemiler çekeğindeki yuvamızda üst kata çıkınca soldaki oda benim ve kardeşimin. Yatakların biri duvara diğeri ise pencere kenarına sıkıca yaslanmış ve ayak ucumuzda kocaman bir kütüphane. Penceremiz denize açılıyor. İlk gecemizi hatırlıyorum da dalgaların sesinden uyuyamamıştım. Bir de o dolunay yok mu gece yüzüme vurup uyandırıyordu. İlk okul mezuniyetim için sağolsun yetişmişler di de "evlerinin önü yoldur yolaktır'ı" söylemekten son anda kurtulmuştum :) Eski dostlarla sahne aldım, üzerimde annemin dokuduğu üzeri papatyalı sarı beyaz elbisenin içinde. Senelerimiz böyle geçti mutfağında 7 küçücük pencere, karındaşımla beraber sıklıkla köşe cezası yediğimiz evde. 

En taze anılarım Kumyalı'dan. "Kumyalı kızı" olmak diye bir terimi vardır o sahil kentinde. Kumyalı kızı oluverdik. Dağlar ve denizden başka bir de balıkçı tekneleri bizimle geldiler. Dolunay'da arkadaki yemyeşil dağların ardından doğup, biz yine paylaşımlı odada tatlı tatlı uygudayken yansıdı yüzümüze. 

Bir yanımız yeşildi, bir yanımız mavi... gözümüzün içinde dolunay, kulağımızda ninni niyetine deniz ve balıkçı teknelerinin sesleri...

Yarım ada Giresun, biraz da ada insanı olma hali sepetimizde olmasın da ne yapsın ki zaten :)

Büyüdüğün ve en güzel çocukluk anılarının olduğu yer yer sana memleket... aynı seni büyütene anne dediğin gibi... 

Bu sabah Giresun'a uyandım. Yukarıdan bakıyoruz, adanın tamamı görülüyor. Her iki tarafı yemyeşil ortasından kocaman bir yol geçiyor. Sahile iniyoruz. Mavinin en güzel tonlarından bir deniz. Yunusların belirmesi de artı bir hediyesi oluyor sabahıma. 

İçine kendimi bırakınca dört bir yanımı saran mavi sandalyem, biliyorum yeşilleri en güzel görebileceğim ve gök yüzüne bakınca da denizin kokusuyla buluşacağım köşede beni bekliyorsun... Ben Giresun'u aldım, üzerimde annemin o günlerdekine benzer ev elbisem, elimde en yeşilinden çayım, seni daha çok bekletmeyeyim.

Kendimizi mavi ve yeşilin kollarına, hınzır dolunay'ın ışığına, dalga seslerine bırakırken bir de huyumuz gereği bir tat ekleyelim bu güne 💕

Aşkla, ışıkla,
Burçak 

12 Eylül 2020 Cumartesi

 

Bu kare sabah kuşkondu yuvası bahçesinden hediye... kabak çiçeği gibi açılalım hayata :) sonrasında kendi döngümüzde ve kendi çemberimizde döner döneriz... kendimize... 

Kutu Kutu Pense: 

Güne hep bir kelimeyle ya da görüntüyle uyanır oldum. 

Bugünün kelimesi "göz önü". "Gözümün önünden ayrılma" derler anneler çocuklarına. Gözüme perde indi ve bir anda oluverdi diye açıklar belki bir halini insan... Gözünün en önündeki kendidir de... dışa bakınca görebilmesi ne mümkün... 

Bu yüzden sessizlik anları gözünün önünü kendi içine çevirmeni söyler... 

Kutu kutu pense :) Çocukluktan bir oyun hali... El ele tutuşup gözler önünde döner durursun. Ama hızlı, ama yavaş, ama meraklı... 

Sıra sana gelince arkana dönersin ve ellerin her iki tarafa doğru daha da sıkı tutunur. Bilirsin ki bir ritmi var oyunun ve güvendesin. Bu hal içinde dışarıya açarsın kendini, başkalarının gözü önünde... Herkes sırayla dışarıyı deneyimledikten sonra yine göz göze olma zamanı gelir... herkes kendi çemberinde... Tüm bu hikaye özgün ve eşsiz döngüsünde ilerlerken içinde hissettiğin oyuncu hallerinle tüm çocukluğuna seslenirsin aslında "gözümün önünden ayrılma". 

Aşkla, ışıkla,

Burçak 

11 Eylül 2020 Cuma

 

Güne "akan saatler" salvador dali ile uyandım :) 

Belki de biraz günün erken saatidir, uykunun bir halinin devamıdır... 

Gözümün önünde bu görüntü, kulağım Ankara'nın eylül sabahında dışarıdan gelen kumru sesleri, avucuma bakıverdim... Avucumun içinde kum taneleri olsa ve onları sıksam ne kadar süre orada kalırlar, serbest bıraksam dökülenler daha mı çok olur gibi çocukça bir merakın içine daldım gece güne dönerken... Alelade bir cumartesi sabahında halim buyken aklım zamana, saatlere takıldı kaldı.... tik tak tik tak... 

Dün, günü uğurlarken biri 4,5 diğeri 4.2 :) iki çocuk "güle güle güneş, yine gel... ışığını ay dedeye ver" diyerek dans ediyorduk. Sözleri ve bestesi bize ait :)) merak edenler olursa seslensinler söyleriz :)) .

Bugün ilk ışıkları karşılarken, masamdaki bardağının içindeki su herhangi bir varoluş belirtisi göstermiyor, sessizliği, klavyenin tıkır tıkır halleri, deniz kenarında sabaha uyanırken duyduğun balıkçı tekneleri gibi bölüyor, dışarıda yaprak oynamıyor, bu sabah davetsiz misafir kediler bile erkenci, ağaçların arkasında kalan beyaz binaya karşıdan güneşin ilk ışıkları yansıyor, uzanıp gök yüzüne baktım belki güneşin sevgilisi oralardadır diye ama kuş kondu yuvasının kuzey batı cephesi yine yapacağını yapıyor işte... 

şimdi sağ tarafı gıcır gıcır eden, bahçedeki sallanan sandalyeme, elime dün düşen Sebahattin Ali Değirmenci, sıcacık sabah çayı, battaniye ile kurulma zamanı... orada aksın biraz da saatler tik tak tik tak... 

Gün aydın olsun 

Aşkla, ışıkla,

Burçak  



9 Eylül 2020 Çarşamba


Gece dönerken güne
Ay başını alıp giderken
Güneş bir köşede beklerken
Tüm şehir sessizliğe bürünmüşken
Kalemin çağırdıysa... yaz yaz burçak 

Çalışma masamın sağ köşesinde yeşil ışığım, altında henüz bir yaşında dahi değilken dondurulan bir kare boncuk boncuk gözümün içine bakıyor. 

Elim kalemimden çok klavyeye gitme eğiliminde... Gecenin güne dönmesini beklediğim zamanlardan antremanlıyım. Huzuru tatlı ekşi sos gibi... içindeki ananasın da tadı epey belirgin. 

Bir kaç kitapta geziniyor elim... önce Kimya Hatun'a gidiyor. "Maşuk yanına değil, yarana gelendir" diyor bir satırında... biraz daha dolaşıyorum kitaplığımdaki kitapları koklayarak, sonrasında elime geçen Kafa dergisinin arkasına bakıyorum. Eylül 2020 sayısı. "Tek başına kurduğun hayal, yalnızca hayaldir. Birlikte kurduğunuz hayal ise gerçektir. Yoko Ono" cümlesini en büyük puntolarla yazmışlar... Birlikte kurulan hayal anındaki eşsiz hissiyatlar yüzümü gülümsetiyor. Bu halin de tadı da sumak gibi :) 

Biraz daha satırların arasına karışayım... sallanan sandalyemin en baş köşeye kurulduğu, pembe lambanın aydınlattığı, dantel perdenin ardından gökyüzünü izleyebildiğim odama doğru yol alıp... bakalım nasıl bir tadı var bu sabah...

Gün aydın olsun,

Aşkla, ışıkla,

Burçak 



8 Eylül 2020 Salı

Schrödinger's Plates: The plates are both broken and not broken until you open the door. 

Buyurunuz... Tüm ömür bu kapının karşısında düşünebilirdi olasılıkları. O kapıyı açarsa ne olur? Ne kadarı kırılır? Ne kadarı kalır? İçten içe tüm hepsinin sağlam kalması için akla yatkın yöntemler bulmayı deneyebilir... yıllar böyle geçer ve sonrasında bir gün son nefesinde yine aklına takılır bu kapı... 

Yaşamı kontrol etmeye dair beyhude çaba içinde olup da, herşeyi tam isteyen ruhların tutsaklığıdır bu kapılara bakakalmak bir ömür. Ya çok fazla tabak kırılırsa, ya elimde birşey kalmazsa, ya tamir edemezsem sonrasında, sınırsız sayısız sölebep üretilir titrek, ürkek... ve tutsaklığını yaratır kalp... uzaktan izler, bakar, hayal eder... ama eli gitmez işte... 

Sonra yine son dönemde sorduğu en güçlü soru çıkıverir karşısına... "Bu kapıyı açmamanın bedeli ne?" Yine güçlü ses içinde yankılanır ve büyük bir adım geri çekilir, görmezden gelir bu sefer. Karanlık gecelerinden birinde kendine yeniden sormadan edemez "Bu kapıyı açmamanın bedeli ne?" 

hal böyle iken, 

Bir kapının önünde durdum kendi içime açılan. İzledim, ara ara açtım biraz kırıldı, döküldü hemen geri kapadım. Kaçmak da kendince bir ustalık ister, kapıyı o hızla kapamak da... Bir kez daha denedim, aralarda bir kaç kez daha... sonra bıraktım denemeyi ve dedim ki o kapı hiç olmamış ve yokmuş gibi davranayım, daha güvenli... 

Bir an geldi, tıpkı ilk bebeklik adımlarımı atma çabasındayken ona doğru yürüyormuşum gibi annemin sesi rüzgar oldu arkamda... elimi uzattım, aşağıya doğru çevirdim kapının kolunu... düşen düşecek bu noktadan sonra, düşenlerden tamir edilenler olacak ya da olmayacak... bazıları sağlam kalacak... ve yaprakların savrulmaya başladığı bu eylül sabahındakine benzer bir anda yaşama güven yeniden bu hallerimi hatırlatacak...

aşkla, ışıkla,
burçak 

her güne başka bir ben olarak uyandığım bir yol yaşam. buradan bakınca her yeni gün yeni başlangıç, her nefes yeni bir fırsat, her kavuşma yeni bir ayrılık, her mutluluk anı hak edilmiş kendi yaratımım, her şey benden bana ve benden bütüne 🌀 .

denemek, deneyimlemek önemli sanırım ufak ufak, sadece kendin olduğunda yaşamında neler değişiyor, sessizlik anlarına baktığında içindeki okyanus sana neler söylüyor, kendini bir tutam cesaret ile ifade ettiğinde hediyeleri neler, kendi yarattığın tutsaklığın bedeli ne, içindeki çocuğu onurlandırıp onun yaralarını 40+ bir yetişkin olarak sarmak nasıl bir şifa, beklentili hallerini bir nefes salıverip anda kalmak nasıl olurdu... 

Liste uzayıp gider, zamanı gelir yine Burçak’a not olur 🌀 bugün 42’ye kocaman bir aferin geldi ve 7li yaşlardaki Burçak’ı sardım sarmaladım 🌀

Aşkla, ışıkla,
Burçak 

Tarihlerin de bir önemi yok aslında zamanın da…  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde insanlar öncelikle duvarlara yazarak kendilerini anl...