20 Aralık 2014 Cumartesi

soru

"Aşk neredesin" diye sordum...
Kanatlarını iki yana açmış ve havalanmaya hazırlanan martı'nın denizin üstünde yürüdüğü an'dayım;
Teknenin ilerlerken içinden geçtiği; sonsuzlukta yankılandığını bildiğim dalga sesinin ta kendisiyim;
Nefesindeyim;
Annenin sıcağındayım;
Çocuğunun gülümsemesindeyim;
Dost sohbetindeyim;
Gökyüzünün mavisinde; ay'ın gümüşündeyim;
Güneşin altın ışığındayım;
Soğukta nefesinden çıkan buğunun içindeyim;
Kaleminin ucundayım;
Sessizliğindeyim;
O çok sevdiğin ilk kış'tayım;
Hayran kaldığın bahardayım;
Senin en içindeyim...
An'dayım; yaşamın, yaşamının en derinindeyim;
Evinin köşesinde emek emek büyüttüğün çam ağacındayım;
Mutlulukla parıldayan göz bebeklerindeyim...
Sen'deyim... Seninleyim dedi...

ve ekledi... "benden vazgeçme"

Aşkla, ışıkla...
Burçak

16 Aralık 2014 Salı

Pencere

Bugün ofisi ağaçların daha da bir yakınına taşıdık... 
yerdeki yapraklarla aynı hizada fonda müziğimizle; huzurla geleceği yaratıyoruz 
her biri bir diğerinden daha kıymetliler önce öğrencilerim oluyor ve sonrasında özlerindeki tohuma bir parça güneş ekmek için çabalıyorum gün geliyor aynı toplantıda karşılıklı otururken; gözlerimi alamıyorum; 
gün geliyor sevinç gözyaşları ile sımmsıkı sarılıyorlar... 
yaşam bugün seslendi ruhuma ve dedi ki 
"bana hangi pencereden bakarsan; o'yum" 
aşkla...ışıkla... 
Burçak 

15 Aralık 2014 Pazartesi

Yepyeni...

Good bye to the Old... Hello to the New...

Yepyeni seni karşılamaya hazır mısın? Yepyeni sen ile birlikte...
Gözlerini kapat ve hayat et hadi yeni sen'i...
Önce düşün "en çok seni ne mutlu eder" ya da "kim"
Ekle hemen tuvale onu; onları...
Sonra hayal et... Dilersen yemyeşil bir bahçede gezinirken, dilersen de şöminenin kıyısında, fonda dostların sohbeti eşliğinde, oturup, yanında köpeğinle dışarıda yağan kar'ı izlediğini... Dilersen de gidiver deniz kıyısına... Senin hayalin değil mi? Kim ne karışır...
Gülümsüyorsan hayalinin içinde herşey yolunda demek ki...
Yok eğer, belirmediyse gülümseme yüzünde, hadi biraz teslim ol hayata, akışa... Rüzgar estiğinde direneceğine; bırak dalların savrulsun kuzeye, batıya kendi ritminde...
Şimdi nasıl? Gözlere yerleşti mi pırıltı? O zaman hadi devam edelim...
Bir sonraki adımın sarılmak olsun... Doğru duydun, hadi git ve sarıl o'na... Belki farkındasın sana ne ifade ettiğinin; belki de değilsin... Aklına ilk gelen, karşına ilk çıkan, yoldaki serseri bir ağaç, bir dost, bir kimse; her kimse... sarıl hadi sımsıkı...
Kolların aslında ne kadar güçlüymüş; sarılmak ne denli büyük bir şifa; mutlulukmuş göster korkularına... Ardından bakakalsınlar...
Ve Hayatına sarıl sonra... Sımmmmsıkı...
Hazır yepyeni senden bahsederken aşk'tan da dem vuralım ister misin?
Aşk'ın kapısının eşiğinde bekleme sakın... Gir içeri, tanıdığın seni de sevgiyle kapının diğer tarafında bırak; ve uğurlu sağ ayağınla bir dene bakalım...
Son olarak hadi bul bir ayna... ve gözlerinin en içine içine bakarken de ki "seni seviyorum" dilersen ekle ardı ardına ve de ki "kendi başıma tam ve bütünüm"...
Ve yeni yaşamına doğru cesaretle adım atarken; bir küçüklük fotoğrafını al eline... O kız çocuğuna uzun uzun bak... Sonra o küçük kız çocuğunun neleri başardığını; neleri atlattığını hatırla... İzin ver dolsun için şefkatle, cesaretle, minnetle kendine...
Koskocaman bir nefes al... ve yeni yaşamını sımmmsıcacık gülümseyerek karşıla...

dilerim her birinizin; her birimizin gönlünde olan önüne gelsin;
kelimelerimiz aşk'tan... kalpten olsun...

aşkla, ışıkla...
burçak




20 Kasım 2014 Perşembe

Aşk'la şifa...

Aşk'la şifa...

İzin ver aşk'a tüm benliğini sarsın...
Kalbine izin ver gümüş ve yeşil alevlerle sarmalanırken tüm dünyayı sarabilecek ışığı olduğunu hatırlasın...
Yaşama izin ver, seni en içine alsın...
Avuç içlerine dokunduğu herşeyi bir mucizeye dönüştürmesi için izin ver...
İzin ver evrene, sınırsız, sonsuz kaynağından bereketi sana getirsin...
Göz bebeklerine parlamaları için izin ver...
Mutlu olmak için izin ver kendine...
Ufacık, tefecik yakaladığın an'lardaki sonsuzluğa izin ver...
İzin ver tüm yapraklar, ağaçlar, hayvanlar seninle bir olsun...
Aşk'la şifaya izin ver...

ve hatırla...

Ne kadar çok sevildiğini...
Yüce Allah'ın biricik çocuğu olduğunu...
Yaşamın, yaşamının muhteşem anlamını...
Kaynaktan gelen bilgeliğini...
Koşulsuz sevgiyi...

ve niyet et...

Aşk'la... Şifa'ya...

tek bir nefesle...

aşkla, ışıkla
burçak

Mary Magdelene 

11 Kasım 2014 Salı

11.11.2014 11:11

11.11.2014 11:11 hoş geldin...

Yaşamla uyumlanarak, bize ait olmayan ve enerjimizi düşüren her şeyi geride bırakarak; yeni enerji alanımıza adım atmak için muhteşem bir hediye 11:11...

Üst bedenimle bir olduğumun farkındalığının tüm hücrelerime yayılmasına izin veriyorum. Yaşam amacımı gerçekleştirmemin önündeki tüm engelleri sevgiyle geride bırakıyorum... Yaşamla bir olduğumu ve her zaman korunduğumu fısıldıyorum kendime... Beni ve enerjimi tutan kalıp davranış ve düşüncelerimden sıyrılıyorum... Bedenimi, ruhumu, duygularımı yaşamımın her anında onurlandırıyorum... Bu yeni kapının ardında beni bekleyen hediyeleri huzurla yaşamıma kabul ediyorum.

Meleklerin ve aydınlanmış üstadların, erk hayvanımın, doğanın, yaşamın rehberliğini her daim farketmeyi ve izlemeyi seçiyorum. Üzerimden çıkardığım eski enerjilerin yerini kristal rengi pırıl pırıl ışık ile dolduruyorum nefesim ve renkahenk bir gülümseme ile... Açılan yeni enerji kapısından güvenle, gülümseyerek; aşk, sevgi ve bereket niyetleriyle giriyorum.

Sevgiyle, aşkla, ışıkla büyüyor; dans ederek, şarkı söyleyerek, masallara sonsuz inanarak yaşam amacımı gerçekleştiriyorum... Koşulsuz sevgiyi hissetmenin ve koşulsuz sevgi ile sarmalanmanın huzuruyla doluyum...

ve öyle de oldu...

bir'den bir'e; bir'den bütüne yansıyan ışığa teşekkür ediyorum...

her kim ile buluştu ise bu satırlar...

"iyi ki yansıyor ışığım; iyi ki yansıyor ışığın..."

burçak

1 Kasım 2014 Cumartesi

Bir Cadı'nın Güncesi...

Bir Cadı'nın Güncesi...

Şimdi hanımlar öncelikle her birimizin içinde birer cadı olduğunu kabul ederek başlayın okumaya; beyler sizler de başınızın çaresine bakın :))

Türlü türlü cadı var aslında içimizde değil mi? E hadi bunu da kabul edelim o halde :)

Son dönemlerde artık içimizdeki "cadıyı" içimizdeki "dişiyi" ortaya çıkarmamız için pek çok farklı çağrı yapılıyor. Bu çağrıların en ciddi olanı da elbette ki dönüşen, değişen evrenin enerjilerinden gelerek; kadın/dişi doğamıza sesleniyor. Eskiden, kendini ifade etmenin, varolduğun şekilde kendini ve duygularını ortaya koymanın ayıplandığı ve hatta da daha da ileri gidilerek yasaklandığı kültürlerde dahi bir kıpırdanma yaşanıyor.

Kadınlara daha çok duygularını ifade etmeleri ve ortaya koymaları ve hatta doğalarını yaşamaları söyleniyor sıklıkla... Bu konudaki en ciddi çalışma hiç şüphesiz ki Sevgili Clarissa P. Estes'in Kurtlarla Koşan Kadınlar isimli başyapıtı. Bu başyapıtın içindeki hikayeler özellikle kadınlara ve kadınların doğasına sesleniliyor. An geliyor, kadının içindeki sesinden dem vuruluyor; an geliyor ve deniyor ki kadın doğasının vazgeçilmezidir merak... Sonra bir başka sayfada bir anne kurt'tan anneliğe dair dersler sunuluyor gözler önüne... Kurtlarla Koşan Kadınlar'da, biz kadınların birbirine söylediği pembe yalanlar, kadın kadına sohbetlerin içimizde inandığımız ve bildiğimiz gerçeklikten bizi nasıl uzaklaştırabileceğine dair öyküler de anlatılmıyor değil.

Kendi doğamıza, kendi özümüze doğru muhteşem bir yolculuk yaparken başucu kitaplarımızdan olmaya aday bu kitabın öykülerini yoga'ya uyarlayan bir de can var tabi Ankara'da... Sevgili Elif... Bildiğim kadarı ile Kasım ayında yine kampları var, katılmak isterseniz aşağıda bağlantısı...

https://www.facebook.com/oneinpeaceyogamovement?fref=ts

Dönüşüme en çok ihtiyacımız olan zamanda küresel sağlık hareketinin bir parçası olmaya hazır mısınız? Sorusunun cevabına içten bir evet yanıtı verenler de Kasım ayı içinde başlayacak Gizemli Dişilik Eğitmenlik Programı'nın heyecanı içindeler sanırım...

Dişilik, cadı, feminen enerjiden konu açılıp da her birimizin büyük heyecanla içinde kaybolduğu, Paulo Coelho'nun Brida'sını anmazsak olmaz... Brida, ay'ın dişi enerjisi ile renkahenk dansıdır kadının... Aşkın fedakarlık gerektirmediğini, aslında bir cevap arayışında da olmadığımızı söyler satırların arasında, cesurca...

Her ne kadar için için bağıran ve sesini duyurmaya çalışan bir cadı olsa da varlığımızın en derininde, ya da şöyle söyleyelim; her ne kadar kadın doğamız kendini yaşamak için bizi zorlasa da... yine de pek ustayız değil mi -mış gibi davranmak konusunda :))

Çok romantik bir yazı çıkmayacak bu sefer buradan ve hatta da tam da ortasında bitecek belki de...

Sevgiyle kalın,

aşkla, ışıkla...

Burçak

22 Ekim 2014 Çarşamba

miracle


#healyourlife

with light and love...

just follow the signs and breathe...

remember that you are lovable :))

then, look at the mirror and put a shining smile to your eyes...

remember that you are already in love with your inner child...

you are full of light and love...

do not regret any moment...

trust your inner wisdom, saying that you've done nothing wrong...

surround your soul, body, your home, your loved ones with angels, prayers and love...

never be afraid of opening your hearth to love...

remember that you are an earth angel and remember your source... your home... even it is far from earth...

enjoy... love... live...

with light and love,

burcak

and listen music :))

#gunaydin

http://www.youtube.com/watch?v=aF7yFOlOk9M

21 Ekim 2014 Salı

Yol(cu)luk...


Geçmişin kovaladığı ve geleceğin tüm cazibesi ile içine içine çekiştirdiği ruhumuz; ne olacaksa onun olacağı bir dünyada yolculukta; kendi döngüsünde....

Kovalanan saatlerin, günlerin, ayların, yılların içinde farkındalığına varılamayan ve yolcu değil de yolun ta kendisi olan "an" uyandırılmayı bekleyen en kıymetli hediyesi belki de bu yolculuğun...

Ne geçmişin ne de geleceğin tuvale sığmadığı, renkahenk gökkuşağının bir saniye göz kırptığı o eşsiz; benzersiz an ile başlayacak belki aşk...



23 Eylül 2014 Salı

Bir de bakmışsın, ruhun gülümsüyor :))

God awaken in everyone
seize the game of suffering
illuminate the game of joy
Love, awaken in me
God, awaken every hearth

http://www.youtube.com/watch?v=RUR45vVW0I8

aşkla, ışıkla,
burçak

20 Eylül 2014 Cumartesi

Ne ekersen onu biçersin

"Ne ekersen onu biçersin"

kendine ulaşma yoluna baş koyunca, kendine rağmen ilerleme çabası içinde olma halindeki inanç "ne ekersen onu biçersin"... 

kararlılıkla, inatla emek sarfettiğinde, yine kendine rağmen, kalbindeki kıpırtıları hissetmen, kendini mucizelerin içinde bulman an meselesi...

düşüncelerden sıyrılıp; hislerle yaşamak; yaşamın ritmiyle dans etmekse yolun, kendine rağmen ekmeye, emeklemeye hiç durmadan, farkındalıkla, aşkla, kalple, sevgiyle devam etmek için izin ver kendine...

sonbaharları, kış'ı, ilkbahar'ı ve yaz'ı doyasıya farkındalıkla yaşa bedeninde, kalbinde, doğa ile bir ve birlikte...

Aşk, ışıkla...

Burçak

#siziniçinseçtiklerimiz

hocam Gülenay Pema Gauri ya sevgilerimle... her bir eğitiminin ardından kalemim dile geliyor... yaratıcılığınızın sesine kulak verin... yaratıcılığımızın sesine kulak verelim...

16 Eylül 2014 Salı

gece

sayfalar dolusu şifa ve dua... ayrı bir meditasyon hali herhalde yazı yazmak... yolculuk başlı başına... sene 1993 ilk günlüğüm, Leo Busgalia kitabım ve sene 2014... 

#yaşamamacım #gece #uykuneredeyse iyi ki gitti #echarttollequietude fonda #müzik #an "gün doğumu öncesi duam... 

`içinde yaşam amacını hisseden herkesin, bu amacı gerçeğe dönüştürmek için önünde kapılar açılsın... Herkesin içinde sevgiuyansın... Sevgiyle büyüyelim... Evrenin kaynağının sınırsız olduğunun farkındalığı tüm hücrelerimize yayılsın... Dans edelim, masallara hep inanalım, şarkı söyleyelim, doğada zaman geçirelim... Göz bebeklerimiz hep pırıldasın... Şükür halinde şifa olan gözyaşlarımızı melekler toprakla buluştursun... Düşünceler yerine his'te kalabilecek farkındalığı kazanma yolunda gösterdiğimiz her çaba ilahi olarak da desteklensin... " 

ışığı varlığıma yansıyan herkese şükranlarım ve sevgilerimle... 
burçak...

sır

İçindeki öfkeyi dindirdiği için dışarıdan bakıldığında gücü ve enerjisi görünmüyordu. Teknik eğitimin çok ötesine geçmiş muazzam bir enerjisi vardı. Ama hepsini içide saklıyordu. Bu şekilde, tüm gücünü kendi içinde tutabiliyordu. Diğerleri onun sakin özgüveni ve gösterilmeyen gücü karşısında boyun eğmekten başka birşey yapamıyorlardı. Gerçek buda'nın yolunun kavgadan geçmediğinin canlı kanıtıydı. Onun yolu yaşamın ve ölümün; yenilginin ve zaferin çok ötesinde bir yerdeydi. Kılıcının asıl sırrının onu kınından hiç çekmemek olduğunun farkındaydı.

burçak'ın kaleminin de değdiği bir alıntı...

aşkla, ışıkla...
burçak

9 Eylül 2014 Salı

mutluluk

Mutluluğa şahit olmak... ingilizcesi kulağa daha güzel gelebilir "witnessing happiness"... 

Göz bebeklerinin ortasına birer pırıltı yerleştirme becerisi mutluluk
Kendinden başlayarak etrafında her ne varsa sevmeye karar verdiğinde coşkuyla içine dolan bir nefesten farksız
Elini alıp kalbine koyduğunda hissettiğin huzurun, kıpırtının ta kendisi
Yolda gördüğün çocuğun sana gülümsediği havada asılı bir kaç saniye
Deniz kabuklarıyla evini süslerken fonda çalan müzik
Bir kez yayılınca damağına yaşamının rehasını değiştiren hediye

Her doğan günün içinde şahit olunacak pek çok mutluluk saklı...

Yollarınızın, yollarımızın keşismesi ve farkedebilmek dileği ile...

Aşkla... ışıkla...

Burçak

18 Ağustos 2014 Pazartesi

her bir an...

her bir an, bir hikaye başlı başına
her bir rüzgarın esintisi
her bir nefes
her bir aşk
her bir tekbaşınalık
her bir bulut kümesi
her bir adım
her bir ağacın dallarının ev sahipliğindeki yapraklar
her bir rüya
her bir hayal
her bir kahkaha
her bir gözyaşı
her bir sarılma
her bir günüm
her bir meditasyon
her bir mum ışığı
her bir aidiyet
her bir yol
her bir rüzgar
her bir an, bir hikaye başlı başına...

farketmek niyetiyle
aşkla, ışıkla...
burçak

10 Ağustos 2014 Pazar

Ön, önce, öncelik...


Muhteşem bir fotoğrafa rastladım Sevgili Seçil'in sayfasında... bu fotoğraf diyor ki "koydum sevinçlerimi önüme, baktım hepsi ailem"...

Yaşamın gerekliliklerinin karşısında duran "öncelikler". "Yapmam gerekli" cümlesinin içindeki zorunluluk hali ve "öncelik tanımak" cümlesindeki değerli paha biçilemez özen...

"Önceliklerini belirle" diye seslendiklerinde eğer sadece iş ve yapmak zorunda olduklarını düşünüyorsan; bu durumda ellerini kalbine koyup, derin bir nefes alıp soldaki fotoğrafa yeniden bak ya da evinin köşesindeki aile, arkadaş albümünü al karşına ve yeniden sırala önceliklerini.

Ailenin, sesinin rengi gülümsemediğinde de; yaşamın coşku ve aşkla dolduğunda da seni koşulsuz sevgi ile sarmalamalarına izin ver. En küçük bireyden hayatı sil baştan öğren dilersen; büyüğünden de her bir dakikanın ne kadar kıymetli olduğunu.

Yaşamın gerekliliklerini her gün bir kaç dakika olsun sıyır kenara ve özenle besle önceliklerini... En başa kendini koy sonra da sırala işte çalakalem, ne gelirse; her kim, değiyorsa aklına, yüreğine.

Aşkla, ışıkla,
Burçak

Ahmet Şerif İzgören
http://www.izgorenakademi.com/ 

Genç bir yönetici, yeni jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar gecen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı.

Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu:

 -  “Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?”

Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi.

 -  “Lütfen, amca, lütfen kızmayın Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı.”

Çocuk gözlerinden süzülen yasları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti.

 -  “Abim orada. Yokuştan yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.”

Çocuğun simdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu;

 -  Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardim edebilirimsiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.

Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi. Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, su mesajı hiç unutmamak için sakladı:

“Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Evren ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.”


6 Ağustos 2014 Çarşamba

İki altın nefes arasında gün doğumu ve gün batımı


İki altın nefes arasında gün doğumu ve gün batımı. Gözlerini araladığında ayaklarının seni sürüklemesiyle başladığın gün, karşı kıyının camına yansıyan kızıl ışıkları yansıtarak yüzüne, vedaya hazırlanıyor.

Alelacele sıyrıldıktan sonra iş telaşından; yaşamının sana ait, sana özel, ama kısıtlı zamanlarına dalıyorsun sabırsızlıkla. Her gün, "bir" gibi görünse de hediyeleri farklı. Bir gün, en üst kat komşunun yetiştirdiği güvercinlerden en yavru, en beyaz olanı karşı dala konduğunda özgürlüğe kanatlanmaya çalışırken, onunla göz gözesin. Bir diğer gün, sokağın daha altındaki balkonun teyzesi ile birlikte, mahalleden geçen ve tanımadığın ayak sesine kulak kabartmış buluyorsun kendini. Bir diğer gün, sabahlara kadar hiç susmadıkları için kavgada olduğun kediler yoluna diziliyor sıra sıra, başka bir gün ise sus pus oluyor tüm sokak, yalnızlığını yüzüne vururcasına.

Evlerine dönen vapur yolcularına uzaktan kadehini kaldırırken bir gün, bakıyorsun ki yolu yarılamış tekne de kendince ağırlıyor misafirlerini. Ay'ın karşı kıyıdan doğumunu karşılarken bir gün; yolunun kesiştiği, kesişmediği herkesin aynı ay ışığını gördüğünü düşünüyor; ve yarı hüzünlü yarı umutlu bir gamze konduruyorsun sağ yanağına. Her gece, her gün doğumu aynı balkonu ziyaret eden martıların bile seslerinin değiştiğini görüyorsun gün ve gün...

İki altın nefes arasında gün doğumu ve gün batımı... Dilersen hediyelerle doldurursun her bir nefesi, dilersen kafesine çekiliverirsin gönlünden geçtiği gibi...

İki altın nefes arasında gün doğumu ve gün batımı...

Yeniköy Yağhanesi Sokağından,

aşkla, ışıkla...
burçak

5 Ağustos 2014 Salı

Karadeniz Sofraları...


Diken ucu yani merolcan, sakarca, turşu kavurması, pancar çorbası, denizden taze çıkmış balık, ısırgan otu, bakraçta yoğurt, suyun yüzünde yüzen sebzeler, avuç avuç mısır ekmeği ile öz'lendirilmiş yemekler, yağlı, yerine göre kuymak süsler karadeniz sofralarını...

Ekmek yerine servis edilen mısır ekmeği, akşam bir büyük rakı şişesiyle çıt çıt kırılan fındık sefasının ardından yoğurtla buluşur ve kaşık kaşık afiyetle yenir yatmadan önce...

Balık varsa akşama, çiçek gibi sıralanarak kızartılır... bir yüzü iyice kızardıktan sonra tek tek değil; ele geçen büyük bir tabakla ustaca çevrilir. Masada balık var ise illa ki elle yenir ve o salatanın suyuna düşürülür ekmekler.

Gün doğumu sofralarının vazgeçilmezidir, dağ çilekleri. Kokusu sofrayı, mutluluğu damağı sarar. Öyle önce tuzluyu bitirip sonrasında da tatlıya, reçele geçmez karadeniz insanı. Ekmek diliminin üzerine önce afiyetle reçeli sürer, sonrasında da peyniri üzerine konduruverir.

Günlerden pazar ise pide içleri ya evlerde hazırlanır - ki o görev anneannelerindir - ve evin yakınında hazırlatılmak üzere gönderilir; ya da tüm aile derlenir toplanır pideye gidilir. Pide'de mecbur beklenir, o nedenle, nerede ne gazete var, doluşturulur arabanın arka koltuğuna. Yine kimse çatala bıçağa dokunmaz; ortasındaki yumurtaya bana bana yenir afiyetle, sohbetle pideler.

Pazar günleri pideye gitmeyenler, yaylaya çıkarlar. Giresun'un vardır güzel güzel yaylaları: Kulakkaya, Kümbet... Çocuklar arabaya doluşturulur, iki saat süren yolculuğun ardından ilk durağa gelindiğinde bu sefer pancar çorbası ve mis gibi tereyağ ile hazırlanan yağda yumurta süsler gün doğumu sofrasını. Sıkı sıkı giyinir herkes ve daha da yukarıya yaylaya çıkıldığında, büyükler mangalı hazırlar; çocuklar top koşturur; şişeler devrilir. Keyifler yerindeyse Giresun karşılaması, horon artık ne çalınırsa kulağa ayaklar ona uyar.

Eve geri dönerken dağ çilekleri alınır kase kase. Kıştan kalma kar birikintilerinin olduğu yere ellerinde poşetlerle tırmanır tüm ahali ve aşağıya kayılır. Yolda çağlayan bir kaç pınardan su doldurulur ve evin yolu tutulur.

Acı girmez karadeniz yemeklerine. Hamsi pilava katıldığında karabiber yerine bolca kuş üzümü koyulur; sofralar hep tatlı olsun diye. Tekneler denizde "sos" işareti verdiğinde eline torbayı kapan hemen limana koşar. Tekneden boşaltılırken balıklar, kısmette ne ise o girer sofralara.

Karadeniz sofralarının lezzeti yeşilinde, sohbetinde, ansızın üst komşunun aşağıda salladığı sepetinde, köylü pazarlarında, samimiyetindedir.

Giresun'a özlemle, aşkla, ışıkla,

Burçak


3 Ağustos 2014 Pazar

ruhum gezgin, ruhum özgür


ruhum gezgin, ruhum özgür...

bir sabah uyanınca farkettim, bir kaç kıymetli kitabım dışında hiç bir eşya ile bağım olmadığını... 
üzerimde 2 yıla yakın bir süredir taşıdığım, ailemin 34. yaş hediyesi melekli kolyem, sol bileğimde üzerinde sonsuzluk işareti olan kırmızı bileziğim ve kilometrelerce yolda sessizliğe birlikte büründüğümüz; "e hadi gidiyoruz" dediğimizde bir kaç eşyamızla yollara birlikte düştüğümüz sevgili hayta... 
Kollarımı iki yana açıp bir kaç hafta öncesinde dağlarda süzülürken gördüğüm kartal'lara özeniyorum bu aralar sıklıkla. Gün doğumlarını sevgiyle karşılamak için gözlerimi kapadığımda; karşıma yüce bir dağın eteğine kurulmuş uzaklarda bir köy çıkıyor ve karışıyorum o köyün halkının arasına. Yaşadığım koskocaman şehrin en ücra köşesinde dallar üzerinde asılı, çıkma bir balkonun misafiri olmak, özgür ruhumu gülümsetiyor... 
İki yıl önce yaptığım gibi hayta'ya doldurup bir kaç kitap ve kıyafeti; ya da onu da geride bırakıp melekli kolyem, sonsuzluğu hatırlatan bileziğim ve bir sırt çantası ile yeni bir yaşama adım atmamın önünde engel tek bir bağın bile olmaması, gezgin ruhumun besin kaynağı... 
Sevdiklerime sarıldığımda, gözlerim kapalıyken kendimi bulduğum o uzak köyde, denizin altındaki bir nefeste, ağaçların üzerinde asılı balkonda, kız kardeşimin, annemin, babamın, dostların sesinde, kitapların içinde, çocuklarla sohbette, bebeklerin cennet kokusunda, kelimelerim parmak uçlarımdan gelişi güzel döküldüğünde, Yunus Emre'nin, Hacı Bektaşi Veli'nin, Şems'in, Kimya Hatun'un dizelerinde, içimde yankılanan ezgilerde kendimi evde hissediyorum...
Doğa'ya aşık ruhum gezgin, ruhum özgür...

Aşkla, ışıkla...
burçak




2 Ağustos 2014 Cumartesi

Yarım Dağ


Yarım dağ
Bir yarısında yaşam var diğer yarısında insan eli
Bir yarısında hala kuşlar, karıncalar günlük telaşları içinde yaşamı onurlandırıyor, diğer yarısı safran sarı
Gün doğumuyla yaşam dolu dağların arasından geçerken bir köşeyi döndüğünüzde; Yalova'da da karşınıza çıkıyor yarım dağ(lar); köyünüzün karşı cephesinde de...
Sorunca "neden" diye; ağız birliği yapılmış gibi ortak bir yanıt veriliyor: "taş çıkarılıyor buralardan"...

Buralardan taş çıkarılıyor; oralarda bina yapılıyor; şu karşı kıyıya bir köprü daha atılıyor; arkaya en afilli havaalanı yapılıyor... Herbiri bir birinden geçerli "o, bu, şu" nedenlerle yaşama, yaşamına, yaşamıma saldırılıyor... 

şirketlerinin kış ayında köklerinden sökerek başka yere taşıdığı (!) ağaçları nasıl koruduğunu anlatıyorlar dost sohbetlerinde...

Elleri toprağa hiç değmemiş belli ki...

...

Komşudan bir menekşe dalı alıp, köklensin diye toprağa gömülü iki yaprakla konuşalım hadi... Bir ağaç susuz kaldığında onu sökmek yerine sevip, sulayacak kadar sabırlı olalım...Bahçemizde, balkonlarımızda sevgiyle yetiştirdiğimiz domatesleri ikram edelim kahvaltı sofralarımızda... Dışarı çıkıp bize göz kırpan ilk ağaca sarılalım... Yaşadığımız sokağın sakinleri olan kedileri, köpekleri, kuşları şımartalım bugün...

Doğa ile bir olduğumuzu hissedelim tüm hücrelerimizde ve sevgi ile saralım yarım dağ'ları... Güzel ülkemizin her neresinde karşımıza çıkarsa yarım dağ'lar, paylaşalım... Paylaşalım ki sesleri duyulsun; paylaşalım ki sesimiz her geçen gün daha da yükselsin...

#yarimdag

tema@tema.org.tr 
http://www.tema.org.tr/

Doğa'ya aşkla, ışıkla,

Burçak

24 Temmuz 2014 Perşembe

Parmak Çocuk

Sizlere samimi bir itirafım var.

Dün gece Adile Naşit'in sesinden "Parmak Çocuk" hikayesini dinleyerek uykuya daldım. Tanıdık renkler siyah ve beyaz. Tanıdık ses. Tanıdık hikaye. Gözleri kapanıp kapanıp açılan çocuk ben.

En başındaki kukla biraz içimi ürpertmedi değil. Türkçe, matematik derslerinde aferin alan çocuklara bir "aferin" de Adile Teyzeden geldi.

Bir varmış bir yokmuş diye başladı hikaye,

Bir kenara bıraktım her ne ise çocukluğum olmayan ve daldım muhteşem bir masalın içine. Adile Teyze "parmak çocuk olur mu hiç demeyin; olur mu olur" dediğinde; içime su serpildi. Havadaki işaret parmağıma baktım ve gülümsedim. Parmak çocuk babasının cebinde çarşıya gitmek için izin istediğinde; nefesimi sıkı sıkı tuttum. Sesi borcunu ödemeyen esnafın karşısında gürlediğinde belli belirsiz iki pırıltı yerleşti göz bebeklerime. Parmak çocukla birlikte omuzlarda geri dönerkenki heyecanım az kalsın uykumu kaçırıyordu. Parmak çocuk koşulsuz sevgi ile sarmalandıktan sonra "...ya sevdiniz mi bu masalı? ben de çok sevdim" diyerek bitirdi ve arkasına yaslandı Adile Teyzemiz...

Üzerimi örtmedim, melekler incili yorgan sersinler diye... 

http://www.youtube.com/watch?v=AQY5KvsIU7k

İyi geceler...

Aşkla, ışıkla,

Burçak

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Mistik Tanrıça Ritüeli - Gülenay Pema

Gülenay Pema ile Mistik Tanrıça Ritüeli. Yerimiz Yediburunlar Lighthouse. Gerçekten denize uzanan bir sıradağın en tepesinde. Ufka doğru bakıldığında tüm bilgeliği, doğallığı,  haşmetiyle kendini rüzgara kaptırmış, kanatlarını sağa ve sola sonsuzluğa açmış bir kartal ile göz göze gelmeniz olası. Oda oda, ev ev yaşam ve doğallık kokan bir mabed. Sağlı sollu gülümseyen yüzler; kokuları dört bir yanı saran ada çayları, kapıya yaklaşan dağ keçilerinin korkulu rüyası köpeğimiz buğday ve canımız çocuk Rana...

Rana, 7 yaşında yanakları lezzetli bir kız çocuğu. 7 yaşında olmasına rağmen üçüncü sınıfa geçmiş. Hem kendi okulunun hem de Gülenay Hocamızın söylediğine göre Mistik Tanrıça Ritüelinin sınıf birincisi. 13 Temmuz onun doğum günüymüş. Köy yemeğine denk gelmiş. Bazıları hatırlamışlar ancak bazıları da hatırlamamış. Etraftaki kedileri kendine oyun arkadaşı bellemiş, eli kolu çizik içinde, gözler pırıl pırıl. Mekanın kedisi tarçın 9 yaşında. Rana'dan iki yaş büyük :)

Rana, hayat bilgisi dersinde neler öğretildiğini sıradağın tepesindeki eşsiz manzaralı koltuklarımıza kurulup çay keyfi yaparken anlattı. Üstelik bu kadar da değil Rana'nın marifetleri, ingilizce de biliyor. Hayvanlar, sayılar. Sorun, söylesin.

Cennetten bir yansımaydı sanırım bu ışık evi. Bu satırları yazarken kendine mesken olarak bizim odamızın dışındaki sandalyeyi seçen evin diğer kedisi yanıma yaklaştı. Yıllardır kedileri sadece uzaktan seven ben birden kucağımda mırlayan bir kedi buluverdim. Evlerinde kedi olduğu için onları ziyaret edemediğim dostlara selam olsun. İki dakika kedi; ve üzerine gözüme reiki :)) güzel bir hatıra olarak yer aldı sepetimde.

Cırcır böceklerinden orkestra, boşlukta asılı denizden gelen belli belirsiz bir uğultu. Dağın tepesinde bulutlar görürsünüz ya hani; iste o bulutlar bize değip geçti gecenin yaldızları altında.

Bu muhteşem ışık evinde; kendi içimize, en kadın halimize doğru bir farkındalık yolculuğuna çıktık sevgili hocamız Gülenay Pema'nın önderliğinde. Bir arada bir'likle, kadın olmanın bilinciyle, doğayla bütünleşmeye, doğasıyla bir olmaya niyetli 15 kadın. Nefeslerimiz, mantraların içimize işleyen vurguları ile varlığımızın en kendimize ait ve en unutulmuş halini sardık sarmaladık.

An geldi sessizliğe büründük, an geldi kırmızılar içinde onurlandırdık kadınlığımızı...

Ruhum sadece an'da kaldığımız zaman seslendi kalpten... ev'indesin...

http://gulenaypema.com/seminerler/pema-ile-mistik-tanrica-ritueli/

Aşkla, ışıkla,

Burçak

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Kelimelerin Bilgeligi


dostlar, hatırladığım sene 1993 leo buscaglia "sevgi" kitabının satırları ile buluştuğumda karnımın içinde kelebekler uçuşmuştu... çocukluğuma dair de türkülerin bilgece sözlerini anlama çabasındayken kulağıma çalınan aşk, dost... her bir kitapta kendi içime doğru bir adım atarken, Şems'in Kimya Hatun'una dair satırları mutluluk gözyaşları ile kalbime yerleştirdim... İçimdeki dost ses dedi ki senin gibi milyonlarca can var kitapların, kelimelerin bilgeliği ile gözyaşlarına kapılan, ama hüzünle ama aşkla... Bir'likle, birlikte dillendirseniz kelimelerinizi sadece kalpten... Bir dilek tuttum, dost elimi tuttu ve Kelimelerin Bilgeliği doğdu... "kelimelerimiz, kelimeleriniz kalpten olsun dostlar"... sadece ve sadece paylaşmak, yoldaşlık yapmak için buluşmak dileği ile bu renkahenk kelebeğin kanatlarının altında... sevgi, ışık ve aşkla... burcak "sımmsıcacık sarıldım bir de  bilirler kendilerini"

https://www.facebook.com/kelimelerinbilgeligi/ 

:)





1 Temmuz 2014 Salı

eline kalemi kağıdı alıp kendi yolculuğunu anlat hadi...
başı ve sonu sonsuzluk olsun...
içine bir tutam özgürlük ve ilahi aşkı da kat...
şu anda hikayenin her neresinde isen dur ve kendini "koşulsuz sev"... sonra sen sadece dile, kalpten, en saf çocuk yüreğinle ve gülümse... hiçliğe teslim et kendini...
geride bıraktığın çizgiler bırak kendi hallerinde kalsınlar...
sen hep içine, kalbine, kendini biraz daha fazla bilmeye ve sevmeye doğru at adımını...
şifa olsun... ve öyle de oldu...
aşkla, ışıkla...
burcak

28 Haziran 2014 Cumartesi

Yaşamıma ve gelişimime hizmet etmeyen tüm duygu, düşünce, eşya ve hatta varlığı SEVGİ ile gökyüzüne renk ahenk balonların içinde sonsuzluğa bırakıyorum...

Yolumda engel gibi gözüken herşeyin bir ilüzyondan ibaret olduğunun farkındalığını varlığımın her noktasında hissedebilmek niyeti ile tüm yaşamıma dışardan bakmayı ve KAYNAĞIMI her daim hatırlamayı seçiyorum...

Yer yüzüne köklerimi salarken; gökyüzünün sınırsız uzantısının bir parçası olmaya niyet ediyorum... Her yeni günün, dakikanın, nefesin, adımın beraberinde getireceği HEDİYELERİ almaya kendimi ve varlığımı açıyorum...

Evrenin sınırsız kaynağına kollarımı sadece AN'da kalarak açıyorum... Bedenimi, varlığımın her bir hücresini İLAHİ AŞK ile dolduran tüm gün doğumları için şükranlarımı sunuyorum...

Aşkla, ışıkla... Burçak 

25 Haziran 2014 Çarşamba

iki yil...

Dün tam iki yıl oldu istanbul... bugün ise koç'ta iki yıl... öğrencilerim, birlikte çalıştığım ekip, dünyanın dört bir yanındaki iş ortaklarım, şirketlerdeki gülümseyen yüzler... mutlulukla aldığım "işe girdim" haberleri, yaşamlara ufak ufak dokunuşlar ve pırıltılı, yaşam dolu, yaratıcı yeryüzü perileri, bilgeleri, melekleri... özenle üzerinde çalıştığım yaşam amaçları, evrenin sınırsız kaynağından hediyeler... bir'den bir'e... ve bütüne... bir'in ve bütünün hayrına olacak şekil, yer ve zamanda... hepsi için teşekkür ederim...

25 Mayıs 2014 Pazar

Gönlünüzde olan önünüze gelsin dilerim... Bir çocuğun saflığı, denizin masmavi, güneşin altınsarısı, gökkuşağının renk ahenk şifası, yaşamınıza aşkınız, huzur dört bir yanınızı sarsın. Tüm dualar birin ve bütünün en yüksek hayrına olacak şekilde ve zamanda yanıtlanır... Her ne ise aşk'a aşık eden sizi onunla buluşsun varlığınız... Kalpten edilen her dua çocuklarımıza, dostlara, ailemize, güzel ülkemize, doğaya, cennetteki canlarımıza yansısın... Varlığıma ışığı dokunan herkes iyi ki var... Pamuklara sardım sarmaladım hepsini... Teşekkür ederim...
burçak

20 Mayıs 2014 Salı

ezgi

Kendine en güzel hediyeyi vermeye hazır mısın? Her ne ise tutunduğun bırakmaya var mısın? Denizin üzerinde, boşlukta, hiçlikte özlemini duyduğun sen ile buluşmaya ne dersin? Peki ya sana içinde yankılanan yanıtların, ve şu anda bu satırları okuyor olmanın tesadüf olmadığını söylesem belli belirsiz gülümser mi ruhun? Düşüncelerini susturmak için bedenini rastgele bir ezgiye teslim etsene hadi. Sonra da zamansızlaşana dek kana kana iç sessizliği. Bugün yaşamın hediyesi sessizlik, sessizliğin olsun can ve şifaya aç kendini.
Aşkla, Işıkla,
Burcak




12 Mayıs 2014 Pazartesi

Günaydın can,
derin ve güzel bir nefesi doldurarak içine, tekâmülünü yerine getirmek için seni taşıyan bedenine teşekkür et ve şifaya aç kendini... İzin ver koşulsuz sevgi ile sarmalasın yaşam seni. Doğanın, dünya ana'nın bilgeliğine sarılmak için sadece an'da kalmak olsun niyetin. Bir ol kendinle ve o birlikle kendi içine doğru bir adım at, ve sonra bir adım daha. En derin, en gerçek seni bulana kadar adım atmayı hiç bırakma. Bu yolculuğu keyifle yap ve de. Karşına çıkan hediyeleri gökkuşağına dönüştür. Ve tüm bunları sadece niyetin, nefesinle yap.
Şifa olsun ve öyle de oldu.
Aşkla, ışıkla,
Burçak

10 Mayıs 2014 Cumartesi

kızıma

Canım Kızım,

Yarın anneler günü. Bazı annelerin ilk kez kutlayacağı, bazılarının yalnız kalacağı, bazılarının yıllardır kutlamaya alıştığı ve heyacanla beklediği belki bir kısmının sevmediği, diğer bir kısmınınsa cennetten yavrularını kucaklayacağı. Ben nedense bu sene ilk kez kutlayanlar arasında yerimi aldım kendimce.

Bir iş seyahati için gittiği Barcelona'da Lladro'larla buluştu annen. Etrafına heyecanla bakınırken porselenlerin içinde salınan bir kaç peri ve melek gülümsedi ona. Ardından yarım ay şeklinde Lladro'nun ucunda, tıpkı bir leyleğin gagasındaymışçasına sallanan bir erkek bebeği merhaba dedi. Sonra sen göz kırptın köşeden, ve seni avcuna aldı. Gözlerin kapalıydı ancak gülümsüyordun yine de. Üşümeyesin diye pikenin ucunu bir kuş tutmuş, üstünü örtüyordu. Saçların sol tarafına yatmış ve mavi bir kurdela ile tutturulmuştu. Ellerini ise kavuşturmuştun altın rengi kalbinde.

İşte o an annene cennetten seslendin ve dedin ki "anneciğim seni seviyorum".

Doğmamış kızıma mektubum...

Yeryüzündeki ve cennetteki tüm anne ve yavrularını pamuklara sardım sarmaladım...

Aşkla, özlemle,

Burçak





29 Nisan 2014 Salı

kelebek

Doğanın en eşsiz ve zamansız varlığı kelebek. Ömrü bir gün değil düşünüldüğü gibi, sadece ruhu özgür ve özgürlüğünün peşinde renk ahenk bedenini geride bırakmaya doğru giden yolculuğunun keyfinde bu nedenle. Kozasında biriktirmiş bilgeliğini ve en tırtıl halini bile sevgiyle sarmalamış. Bu kabullenişin ve an'da kalmanın ödülünün, gökkuşağını kıskandıran renklerle bezenmiş kanatlar olacağını cennette fısıldamışlar kulağına. Hızlıca gözlerin önünde belirdiği ve sonra çiçek bahçelerine karıştığı bir saniye, sonsuzluğunun en derin göstergesi oluvermiş. Yüzyıllar boyu insanlar bu eşsiz rapsodiyi hayranlıkla izlemişler.

Mavi'nin Sesinin ev sahipliğindeki 'Düşler Gerçeğe Dönüyor'' Şifa Tapınağı Yeni Ay Meditasyonu'nda ve sonrasında kelebekler seslendi ruhuma. Bir kelebeğin kanatlanıp gökyüzüne doğru süzülmesini, diğerleri coşku ile karşılarlarmış. Durup bir an her birimizin birer kelebek olmasını diledim. Kelebeğin etkisinin sonsuzluğundan dem vurulduğunda, kelebeğin narin kanadının çıkardığı rüzgar eşliğinde düşlerimin tohumlarını serpmeye başladım sağlı sollu.

Sevgili Esra'nın Kelebekleri :))
Gerçeğe dönüşmesini seçtiğimiz herşeyi çala kalem yazdığımız yemyeşil kağıtlarımızdan bir buket yapmış ve heyecanla payımıza düşen mesajı içinde barıdıran kartımızı sahiplenmiştik. Üstelik bir de yeşil mum ışığı vardı şifaya yardımcı. Mavi'nin zümrüt yeşili sesiyle, büyük kapıları olan şifa tapınağına doğru ilerledim. Üzerimde bembeyaz elbisemle ışıl ışıl merdivenleri çıkarken arkamı dönüp baktığımda, dünyanın yemyeşil vadileri süsleyen çiçekler ve kelebeklerle bezenmiş olduğunu görerek gülümsedim.Tapınağın kapısının ardında uzanan eşsiz güzellikteki ormanın ilerisinde, duvarlarında izler olan eski zaman bir kerpiç ev, köstekli saate benzeyen bir pusula ve bembeyaz kumlar gizlenmişti.

Yeni ay'ın ince, beyaz ve parlak ışığı gözlerimi kamaştırdı bir an ve şifa tapınağından ayrılırken avcuma bırakılan pusula "Koza'mdan çıkma zamanının geldiğini" fısıldadı.

Renk ahenk şifa'ya ve dostlara şükranlarımla,

Aşkla, ışıkla,
Burçak


28 Nisan 2014 Pazartesi

kaynak

Kendimi mistik bir dansın kollarına bıraktığımda içimde "burada ne iseniz; dışarıda da o'sunuz." diyen bir ses yankılandı. Ve o ses devam etti "hayatın akışında bir an donup tüm düşünceleri durdurabilme alışkanlığı kazanın, bu sizi kendinize yakınlaştırır" diyerek.

İçindeki kadın ve erkeğin dengeli dansı;
Öz'de bir hissi;
Nefes'in bedene yayıldığının ve boşluğa bırakıldığının farkındalığı;
Gökyüzüne uzandığındaki neşe;
Ellerini kalbinde birleştirip başını önüne eğdiğindeki şükretme hali;
İçindeki çocuk, anne, baba;
Bir ışık binbir şifa;
İçindeki güneş;
Özgürlüğün hediyesi boşluk;
Sessizliğin hediyesi hiç'lik...

"burada ne iseniz; dışarıda da o'sunuz" diyen ses'e ben'den selam olsun ve desin ki "Aşk'tan olan herşey kaynaktan"

Aşkla, ışıkla,
Burçak

25 Nisan 2014 Cuma

Vapurlar Dolusu Dilek

İstanbul'da gün doğmaya yüz tutmuşken yola düştük. Sırtımızda çanta, kalbimizde binbir dilek. Sabahın ilk vapurunu yakalamış olmanın heyecanına, oturacak yer bulabilmiş olmanın mutluluğu eklendi. Mis gibi taze simit kokusunu alan martılar eşlik etti yolculuğumuza. Sıra sıra adaların her birini selamladık ve dileklerimizi salıvereceğimiz büyük ada'ya ulaştık.

Sayısız mucizelerin sahibi Aya Yorgi / Aziz Georgios, herşeyin inançla mümkün olduğunu koyuyordu ya sessizce yukarıya doğru ilerleyen adımlara, bu yüzden belki de yol boyunca karşımıza çıkan kelebekleri salıvermişti üzerimize. Yol üzerinde sağlı sollu şifacılar, dua edenler, pembe, kırmızı, mavi, beyaz mumlar, farklı dinlerin rituellerini sergileyen genç, yaşlı yürekler vardı. Bir diğerinin inancını ötekileştirmemişti Aziz Georgios ve kilisenin kapılarını her dinden, her inançtan duaya açmıştı. Öz'de bir olduğunun bilgeliğiyle ellerini gökyüzüne açmış; kalbinde birleştirmiş, göğsüne koymuş herkesi muhteşem bir ritüeli yerine getirmek üzere bir telaş sarmıştı.

Bizim üzerimize adı huzur olan bir örtü serilmişti uyandığımız an. Yolculuğumuzun devamında elimize rengarenk mumları aldık ve tüm dostları kattık sessizce, hayal kurarak, imgeleyerek attığımız adımlara. Arada sırada yüzümüzde belli belirsiz oluşan gülümsemenin ve kimi zaman da hüzünlü bakışların tek şahidi arnavut kaldırımları idi belki de. Kiliseye girmeden mumlarımızı heyecanla ışıkla donattık. Kilisenin kendine özgü kokusu hızlıca sardı ruhumuzu... Ellerimizi kalbimizde sımsıkı birleştirerek sadece şükrettik... Çıktığımızda bizi bekleyen renkahenk ağacın altındaki taşlara dileğimizi çizmek üzere çocukluğumun oyun arkadaşlarından bir parça kiremit çıktı karşıma. Ağaçtan düşmüş eriklerden, yapraklardan, kiremitin arkasında bıraktığı belli belirsiz çizgilerden hayal bir hayat yaratmıştık işte :) 

Sakin sakin çıktığımız yoldan geri inme zamanı geldiğinde vapurlar dolusu dilek sıralanmıştı aşağıya kadar. Müthiş bir kalabalıktı. Aşağıya doğru ilerlerken, bu sefer daha önce "bir dilek tutmuş ve dileği gerçek olmuş" gülen yüzlerin hediyeleri şekerler, çikolatalar vardı :)) Yüzlerdeki gülümseme, tanıdık tanımadık herkesin içindeki şükran dört bir yanı sarmış rengarenk makaraların bıraktığı izlerle sarmanmıştı. Vapurlar dolusu dilek akın akın taşındı Aya Yorgi'ye... Yürekten istemenin mucizeleri beraberinde getireceğini öz biliyordu ve bedenleri de sürüklemişti işte :)) 

Bir'in ve bütünün hayrına olacak şekilde tüm dilekler kabul olsun :))

Aşkla, ışıkla,
Burçak      

Aya Yorgi / Aziz Georgios 

22 Nisan 2014 Salı

Sohbet

Bugün sabahı pırıl pırıl güneşin yansıdığı denizin üzerine, tekneyi altın bir kalem olarak kullanan güneşin bıraktığı altın ışık karşıladı. Gülümseyerek teşekkür ettim ve bir koşu bıraktım ayaklarımı yeniköy'ün eski istanbul kokan sokağından aşağıya.

Uzun zamandır kullanmadığım yolda gelişigüzel adımlarımla ilerledim ve epeydir yolumun kesişmediği, yeniköy'ün emektar çöpsüsüne rastladım. Bir kulağında kulaklık, yarısı bir yana diğeri ise belki de öz'üne bakan gözleri ile kendine has gülümsemesini bıraktı üzerime ve sordu "neredesiniz? ne zamandır görmedim sizi? dış memleketlere mi gittiniz?" 

Burnuma gelen hanımeli kokusunu içime çekerek beklediği yanıtı verdim. "Evet, bir süredir yoktum" dedim ve halini hatırını, memleketten haberlerin nasıl olduğunu sordum. "Memleket iyi" dedi ve duraksadı. "Şimdi siz gidip görmüşsünüzdür" diye devam etti konuşmaya bir yandan da elindeki süpürgesi ile yerdeki inatçı yaprağı iteliyordu. "Öyle ya herşeyi daha iyi yapmak lazım. Siz bana anlatsanız, dış memleketlerde bu işi daha iyi nasıl yapıyorlar?" diyerek sorusuna devam etti. "Her zaman öğrenecek şeyler vardır ve daha iyi nasıl yapılır diye bilmek istiyor insan" diye de ekledi.  "Aynı sizin gibi yapıyorlar" kelimeleri çıktı bir tek benden. Servisin koskocaman gövdesini gördüm ve iyi günler dilerek ayrıldım. Kulaklığını taktı, "hayırlı günler" dedi ve her mevsim dönümü yapraklarını topladığı ağaçlarına, sokağına geri döndü.

Yeniköy Yağhanesi sokağın mis deniz kokulu köşesindeki bu sohbet seslendi en içime ve dedi ki 
"Yüreğindeki işi yap ve her ne yapıyorsan aşkla yap"

Bu öğle saatlerinde öğrencilerim #salıJazz eşliğinde ışık ışık yanıma geldiklerinde, ruhum gülümsedi ve teşekkür ettim... 

Aşkla, ışıkla,
Burçak

16 Nisan 2014 Çarşamba

Mavi


Her bir meditasyon içinde kendi hikayesini barındırır,  renkahenk şifaya giden yola atılan adımdır ve varlığın sonsuzluyla kana kana sohbet ettiğin an’dır. İşte tam da o andan sana sesleniyorum… 

Hoşgeldin… 

Sen Mavi’nin sesi ile içindeki Tanrıça enerjisini dengeleme heyecanındayken yanındaydım ve çıktığın muhteşem yolculukta sana eşlik ediyordum. Ayaklarının iki ileri bir geri gittiği, daha önce bir tanesini de kaçırdığın Tanrıça Meditasyonunu Dolunay’ı takiben gelen ay tutulması eşliğinde yakalamış olmanın tesadüf olmadığının farkında olduğunu biliyorum. Bu nedenle koşar adım çıkarken aidiyetini sorguladığın yaşamdan “güvendesin ve seni koruyoruz” diye seslendim sana var gücümle. 

Kapıdan içeri girdiğinde yüzündeki telaşa, çıktığın yokuşta hızlanan nefesin eşlik ediyordu. Sokağın tamamını saran adaçayının tanıdık kokusu adımlarının doğru yöne aktığının en samimi şahidiydi. Mavi gözleri olan uzun sarı saçlı mavi bir ses karşıladı seni ve “hoşgeldin” dedi. Etraftaki melek figürlerine, mavi’ye, onun sesine ve tanıdık dostlara gülümsedin altın ışığını göz bebeğinin tam da ortasına ustaca yerleştirerek. Salonun ortasında 10 adet puf ve her birinize ait beyaz dumanlı büyülü mum eşliğinde başladı yolculuğun. 

Gözlerini kapatıp, sadece akışta kalmaya niyet ettiğin dakika araladın tüm kapıları. Kristal ışık ile tüm bedenini arındırarak içindeki en kadın ve en erkek tarafını dengelemekti senin için esas olan. Halbuki o kapıların ardında daha nice şifaya kucak açtın zamansızlığın içinde. Gönül gözün mor ışıkla karşılaştığında içindeki bilge huzurla gülümsüyordu ve rahatça yerleşti varlığının en derinine. Onunla yeniden buluşmak, ruhunun gülümsemesi için yeterliydi. 

Sonra elinle bedeninin mavisine, yeşiline, sarısına ve kırmızısına dokunduğunda, sonsuzluk döngüsünün başının üzerinde özgürce dolaşmasına izin verdin huzurla.  Bedeninin en üst noktasından en altına kadar bir ağaç gibi uzadın ve köklendin güzel nefesinle. Ellerini kalbine götürdüğünde “koşulsuz sevgi” parmaklarından kalbine aktı. Evrensel yaşam enerjisi anlamına geldiğini ezbere bildiğin –ki dolu dizgin aktı her bir hücrene. 

Yolculuğun devamında 1’den 15’e ve 15’ten geriye sayıldığında; sayıların, zamanın anlamını yitirerek an’la bütünleştiğinde, Pleiades takımyıldızından, çok uzaklardan bir ses, bir yaşam sundu önüne, sana tanıdık. Önce biraz korktuğunun elbet farkındaydım, o dakika yine seslendim sana güvendesin diye ve birlikte kısa bir yolculuğa çıktık varlığının gökyüzüne olan merakına doğru, adım adım. Bundan daha fazlası olmalı diye düşündüğünde, bu farkındalıkla mücadeleni ayakta alkışlıyordum, beraberimdeki bilgeler, yunuslar ve gökkuşakları ile. 

Geri dönerken kendini birden ormanda bulduğundaki şaşkınlığın görülmeye değerdi. İşte oradaydı senin bir başka yaşamının farkındalığı. Ormanın içinde karşına çıkan yarısı at yarısı ise insan o güçlü varlıkla, doğanın en derinindeki buluşmanızı, etrafınızı saran tüm ağaçlar salınarak selamladı. Çıplak bedeninden aşağıya uzanan örgülü uzun saçlarınla etrafını izliyorken, yaşamının savaşçı haline gittik birlikte. Oradaydı, tam da karşındaydı ruhunun bir diğer yarısı. 

Kendini ilk keşfetmeye başladığında söylenilen MÖ. 600lü yıllarda Kanarya Adalarında, iki yaşında hayata veda ederken annenden ayrıldığın yerde uzanan uzun kumsalları yeniden ziyaret ettin. 
Mavi’nin sesi uçurtmanın bir ayağının bedende olduğunu anımsatarak; benden bir hediye istemeni söyledi. Bir anahtar bıraktım avcuna. Varlığın gözlerini kıstı ve gülümsedi.  Evrensel yaşam ve içindeki kadın ve erkeğin dengesinin sembolü buluştu seninle. Nil’in, yaşamın anahtarını bırakmıştım avcuna. Şekli insanı andıran ve tam gözünün önüne gelmese de elinle havaya çizebileceğin bu sembol yaşamının yeni farkındalık düzeyine doğru ilerlerken seninle. Sadece, yine niyetinle ve bunu sevgiyle karşılayıp; kabul ettiğini biliyorum.

İçine girdiğin ve ışık hızındaki yolculuğun esnasında karşına çıkan tüm vizyonu kana kana okuduğun bu bilgelik an’ından sana seslendim ve huzurla an’a, bedenine, yeni farkındalıklarınla geri geldiğinde karşımda altın, mor ve yeşil ışığın dans ediyordu. Bir zamandır kaleminle buluşmayan elinden, yüreğinden kelimeler aktı ve seslendin öz’den.  

Hadi şimdi seninle birlikte, teni bu satırlara değen herkes kapasın gözlerini ve varlığa, yaşamın evrenselliğine, öz’e doğru yolculuğun kapılarını aralasın. 

Aşkla, ışıkla,
Öz’le buluşma 

Sevgili Gülçin’e, sesine, mavi ışığına sevgilerimle: http://www.mavininsesi.com/ 


Tarihlerin de bir önemi yok aslında zamanın da…  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde insanlar öncelikle duvarlara yazarak kendilerini anl...