25 Mart 2020 Çarşamba

Eskilerden

Saklambaç...

Çocukluğumdan bu yana içimi ürperten bir yanı var bu oyunun... 10'a kadar sayılır, herkes bir yere dağılır, sen arar da durursun, sonra biri ya da bir kaçı çıkar "sobeler"...

Isırgan Otu...
Yine çocukluktan bir hal... anneannemin bahçesinde köyde gezinirken eline, bacağının açık olan bir yeri varsa oraya farkında olmadan değen ısırgan otu yakar, tenini kızartır... sonra bir yivdin otu bulursun ve o otla bir name tutturursun "ısırgan kaç, yivdin kovala 😅" ve söylerken otu ısırganın yaktığı neresiyse oraya sürersin... zamanla tutturduğun ezginin etkisinden mi, yoksa gerçekten geçtiği için mi bilinmez... acısını artık hissetmezsin... (yer karadeniz https://burcakcll.blogspot.com/2014/08/karadeniz-sofralar.html ) 

Kepenk...
Fatsa'da ailenin sinemasının (cidden öyle) en üst katında konumlanmış bol anneanneli; dedeli evlere haftasonu ya da tatil zamanında gittiğimizde en son aile büyüğü apartmana girdiğinde en alt katta bulunan kepenk indirilirdi... O dönemlerde 7-8 yaşlarında olmalıyım... Kepenk'in inmesi ve sadece ailenle birlikte olmak güven demekti... 

Gece Bekçileri...
Yine aynı yer Fatsa,  Cem sinemasının üstündeki bol anneli; dedeli evler... gecenin bir köründe gece bekçileri düdük çalarak yürürler tüm sokakta ve o dönemlerde her duyduğumda sokakların ne kadar da karanlık olduğunu düşünür ürperirdim... 

S.O.S.
Giresun... pencere kenarında oturmuşum, uykum gelmesin diye beyhude bir çaba içindeyim. Çünkü dışarıda kar yağıyor ve Hamsi Tekneleri S.O.S. işareti veriyorlar dolu olduklarını kıyıya ulaştırmak için. Bir mutluluk anı havada aslılı, sonsuzlukta yankılanan... 

Perde...
Sonuna kadar açtım perdeyi, yüzüm balkona dönük, yüzüm pencereye dönük... yatağın bazen ayak ucunda, bazen ortasında ışığını takip ederek... gözlerimin kamaştığı güzen anılar... Işığın sahibi "ay"... 

eski dostlardan bir dizi paylaşımı yeni yuvamdan... 
sevgiyle,
burçak


21 Mart 2020 Cumartesi

"Kusurlarını görmeden birbirlerini anlamanın kör duygusu bu iki yalnız insanın üzerine bir mutluluk gibi inmişti. Birbirlerine söyledikleri sözler gitgide daha içten, daha yavaştı, birbirlerini anlayabilmek için birbirlerine iyice sokulmak zorunda kalmışlardı..." Stefan Zweig, İki Yalnız İnsan 

Biri aksayan ayağı, diğeri toplumsal güzellik anlayışı nedeniyle dışlanmış iki yalnız insanın vardiyaları sonrasında tesadüfen bir araya gelmesi anlatılıyor eserde.

Bu girişin ardından sizden rica etsem bir an için gözlerinizi kapatıp, zihninizde bu insanların nerede bir araya gelmiş olabileceğini, yüzlerini, kıyafetlerini (ve her ne isterseniz başka) zihninizde canlandırabilir misiniz?

Sadece bir kaç saniye...

Bu buluşmayı hayal ettiğinizde gün güzeli güneşli bir sahil resmetmek oldukça güç değil mi?
Daha çok yüzü yağmura dönük bir hava; hatta "ahmak ıslatan" gibi bir yağmur, gri gökyüzü, sıradan ama belki arnavut kaldırımı taşlar oldu benim tanımım.

Bu iki karakter düşünülünce yine zihninizde üzerinde bahar renkleriyle donanmış bir elbise taşıyan bir kadın ve de maviye dönük gri gözleri ışıldayan bir adam belirdi mi mi?
Yoksa kahverenginin farklı tonlarıyla bedenini giydirmiş kadın ve ışıltısını yitirmiş gözler mi daha uygun geldi sahneye?

Üçüncü şahıs olduğumuz ufacık bir sahne...

ve o sahnede ancak iki ayrı uç - siyah ve beyaz - arasında gitmek mümkün sanki ne dersiniz?
Kendi hayal gücümüzün, hatta o andaki ruh halimizin, belki geçmişteki yaralarımızın sonucunda oluşmuş düşüncelerimiz ve belki de toplumsal kalıplarımız dikkate almaya değer değil mi?

İçten dışa, dıştan içe,
İçeride ne varsa, dışarısı onun yansıması, 
İçinde güneş var ise, her gün bulutların en üstünde de olsa güneşin gününe doğması,
İçin buz kesmişse, dışarısı sert, çetin... 
İçeride ne varsa, dışarısı onun yansıması

Kısa not: Bir Avusturyalı usta'ya yine bir Avusturyalı usta eşlik etsin istedim resimde. 

Aşkla, ışıkla,
Burçak

Lyon'da Düğün'deyim

"...Bütün bunlar bitsin daha farklı yaşayacağım hayatı" kelimeleri döküldü kalemimden geleceğe dair...
O sırada büyük usta Stefan Zweig ile Lyon'da Düğün'deyim.
Fransız devrimi esnasında yaşanan akıl almaz olayların içinde bir umut hikayesi anlattığı.
Eserinin bir bölümünde diyor ki "...gençlere ölümden bir geceliğine ödünç aldıkları odaya kadar eşlik ettiler..."
İçinde mutluluk,
İçinde umut,
İçinde gizem,
İçinde tevazu,
İçinde ölüm,
İçinde yaşam,
İçinde kabullenme,
İçinde şükran,
İçinde sevgi,
İçinde aşk,
İçinde zamansızlık,
İçinde sonsuzluk barındıran bir söylem...

Tüm bu duygu istilası içinde,
Bir şükür hali kalbimde,
"...Bütün bunlar içinde dahi eskisinden farklı yaşıyorum hayatı, An'da; Aşk'ta..."

Aşkla, Işıkla,
Burçak

20 Mart 2020 Cuma

denge

Bilgeye zehrin ne olduğunu sormuşlar.
Demiş ki;
"İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç, fazla dinlenmek, fazla yiyecek, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, öfke, fazla neşe, nefret hatta iyi niyet". Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir.

Köşede sallanan sandalyene kurulduğunda, belli bir ritimde dengeni kurarsan ancak kitabının satırlarını yakalayabilirsin...

En çocuk hallerinden kalma hayalin sallanan at üzerinde, merkezinden bir ileri bir geri...
Ev ve mutluluk kokulu kurabiyelerin "kulak memesi" kıvamı dengesine ne demeli 😅

Gün geceye;
Gece, gündüze dönmeli...
Peki, kalbin yolunu içten içe bilmesi neyin gizemi?

Gökkuşağının yedi rengi...
Yerin yedi kat altı, yedi kat üstü...

Sonsuzluğa uzanmakla; toprağa köklenmek arasındaki yedi yol bedende...
Yaşamın özü ve şifası dengede...

Aşkla, ışıkla,
Burçak




19 Mart 2020 Perşembe

Bir

Bir'den bir'e; bir'den bütüne...
Elif'in sesinden can'a not'uydu...
Bir'den bir'e; bir'den bütüne...

Öyle ya...

Herkesin doğduğu an bir...
Annesi biricik...

Herkesin kalbine üflenen sevgi bir...
Nefesi bir ömürlük...

Herkesin yaşamdaki ritmi bir...
Dilekleri binbir...

Herkes bir diğerinin masal kahramanı...
Herkes okyanusun damlası...
Sonsuzluğun aynası...
Gökyüzünün yansıması...

Sessizlikte, bir'den bütüne titreyen kalbin bir...
Kelebek tam bir ömründe bunu bilir...

Bir'den bir'e; bir'den bütüne;

Işıkla, aşkla,
Burçak  

18 Mart 2020 Çarşamba

Etiket

kuralsız teyze evi :) camlarda etiketler, masanın ayağına orası hayalimizde yıkamacı veya en fazla tamirhane olduğu için parkedilmiş irili ufaklı arabalar, koltukların altında balonlar 💛 hepsi avuç içi mutluluğumun hediyeleri 💛 sakin ve sessizlik içinde geçen ve bazı koltuklara aylarca hiç oturmadığım ev içi yaşantısına çocuk eli değmesi ile ortalık birbirine öyle güzel katılıyor ki. Sonra buna benzer karlı bir sabaha uyanıp pencereden bakınca süpriz etiketlerin ardından daha bir güzel görünüyor bembeyaz örtü. Ortalığın birbirine katılma halinin bir lütuf olduğunu hissedip; çocukluğunla buluşup oyuna katıldığın; hem de “seni seviyorum teyze” diye kapıdan çıktığında ara ara içine çektiğin biraz buruk; biraz şükran dolu anlardaki hissiyata yolculuk 💛
bugün 19 Mart, Ankara’da kar altındayız. Evdeyiz ve bir yandan da tarihe tanıklık ediyoruz. Ara ara içimiz ürperiyor sırtımızdan bir damla buz parçası geçercesine. Kendimizle buluşmak için eşsiz zamanlar. Bir bilinmezlik içinde herkes birbirinin gözünün içine bakıyor. Uzun zamandır sesini duymadığım dostlarla bir nefes konuşmak, 4 duvar yalnızlığıma iyi geliyor. Sessizlik alışkanlığım sanki bugünleri dengede geçirmem için yol arkadaşı; bir sığınak. Dışarda salınan küçük bayraklarım, bembeyaz ağaçların içinden gelen kuş sesleri, rüzgar, kalemim eş bu gün başlangıcına... Boşlukta salınan ahşap sandalyem ise... 💛
Aşkla, ışıkla
Burçak

Hanımeli... (deneme)

sabah işe yetişme telaşı sarmıştı tüm mahalleyi... Yarı uykulu gözlerle sokaktan aşağıya kendini salan bir kaç kişi dışında miskin kediler vardı etrafta. Köşeyi döndüğümde yüzüme doğru esen ılık rüzgar buram buram hanımeli kokuyordu... Köşedeki evde oturan yaşlı teyze günaydın güzel kızım" diyerek bahçesindeki çiçeklerinin arasına geri döndü... Arnavut kaldırımlı yolun nöbetçisi sarı sokak köpeğimiz "fıstık" rahatsız oldu ayakkabılarımın çıkardığı sesten ve ters ters baktı bana :) Sahile adımımı atar atmaz, servis geliverdi ve yine her zamanki gibi sağ koltuğun penceresine yapıştım... Belki yine yunus sürüleri geçerse kaçırmamak lazımdı :)) ışık & aşk olsun... Burçak
https://www.youtube.com/watch?v=NxMtexFKwhU 

Hayat bir süreliğine dondu...    Sadece içte saklı kaldı; sevgi gönderildi; gülen ve dolan gözler anımsandı ve iyi ki'ler eklendi...    

Hayata, aşkla & ışıkla   

Burcak
Mümkün mü sessizliği duymak?
Dinlerken bedeni, ruhu ve de zihni bir etmek...
Çalıların üzerinde adım adım ilerlerken, rüzgarın taşıdığı tanıdık kokuyla kaybolmak mesela;
Gülümseyen bedenin içinde sıkışmış ruhu; ya da zihnin hükümdarlığını farketmek an ve an;
An'lık, saniyelik, saliselik, bir dakikalık duru sessizliğe kavuşmak için gözlerini kendi içine açmak;
ve evrenin muhteşem büyüsü denilen gerçeklik ile bütünleşmek belki de...
Sahi mümkün mü sessizliği duymak?

Aşkla, ışıkla,
Burçak 

Tarihlerin de bir önemi yok aslında zamanın da…  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde insanlar öncelikle duvarlara yazarak kendilerini anl...